Mustafa ArslanoğluTöreli Yazılar

KÂFİ

Kâfi

Bu bir kanâat yazısıdır.

İnsan; hâlini, haddini, edebini, kulluğunu, şükrünü, vefâsını bildiği kadar insandır.

Yazımızın başlığı; Kâfi

Kâfi ne demektir?

Kâfi; Arapça kökenli olmasına rağmen, Türkçeleşmiş, Türkçemize yerleşmiş ve çokça kullanılan bir kelimedir. Yeter, yeterli, -şimdilik- tamam gibi mânâlara gelir.

“Kâfi” diyen bir kimsenin cevâbında “şükür” ve “teşekkür” gizlidir.

İnsan, kâfi durağına geldiğini bilmeli ve durabilmeli.

Kâfi veya kanâat; yetinebilme, içinde bulunduğu ânı olgunlukla karşılayabilme anlayışıdır.

İnsanın yaşadığı durumdan daha iyisine ermek için, güçlü olabilmenin adıdır kâfi diyebilmek, kanâat edebilmek.

Töresözü ne kadar ibretli:

“Aza kanâat etmeyen çoğu bulamaz.”

Kanâatkâr olmalı
Beterin beteri var
Kâfi nedir bilmeli
Bu günün yeteri var.

Yarın umuttur! Kâfi diyen, hâline şükreden insan bu özgüvenle, bu mânevî inançla yarına daha güçlü adım atar.

Şükretmek gönül yolu
Hancı var, seferi var
İhtiras yıkar kulu
Yeterin seheri var.

Evet! Yeter diyebilenlerin seheri var. Seher, sabah ezânıyla uyanmak, güneşi ayakta karşılamak demektir. Seher, güne başlamada duâdır, umuttur, tâze bir başlangıçtır.

Kâfi diyen ağlamaz.
Kanâat zenginliğine eremeyenin, yeter diyemeyenin sonu beter olur.

Neden beter olur diyoruz?
Muhteris ve aç gözlü olmak insanı huzurdan mahrum ettiği gibi, onulmaz dertlere de düşürür.

Ecdâdımız;
“Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur.” diyerek, ihtirasın olumsuz âkıbetine işâret etmiştir.

Hırs insanın gözünü karartır, aklını esir alır. Bu durumdaki insan freni tutmayan araba gibi felâkete sürüklenir.

Yeter diyemeyenin sonu beter olur.
İşin vehâmetini akılda kalması için bir örnekle izah edelim.

“Kâfi” kelimesinin sonuna Türkçe kuralına göre bir harf eklemeye kalksak, “r” harfinden başka bir harfin uygun düşmediğini görürüz. Bu harfi ilâve ettiğimizde “kâfir” kelimesi ortaya çıkmaktadır.

Biz kimseyi böyle olacağı şeklinde suçlamıyoruz. Bununla berâber, gözü karartan, insanı hak ve adâlet anlayışından uzaklaştıran, hakikatı örten her davranış, insan için maddi ve mânevî çöküşe götüren bir tehlikedir.

Diyoruz ki;

Nefsin hevâsını eyleme rehber
Gittiğin yolların Cennet’i yok ki!
Sevdâsız sîneler metrûk bir makber
Geçtiğin yolların izzeti yok ki!

Hani, sözleri Âşık Ruhsatî’ye âit olan bir türkü var ya! “Vay deli gönül” diye söylenen.
İşte ondan iki mısra:

“Mevlâm kanat vermiş uçamıyorsun,
Bu nefsin elinden kaçamıyorsun!”

Kaçmak lâzım!

Bu nefsin elinden kaçmak lâzım.
Bu hırs elinden kurtulmak lâzım.

Mevlâm sabır vermiş, kullanmıyorsun!
Kanâat vermiş, uymuyorsun!
Kitap vermiş, okumuyorsun!
Tevekkül demiş, güvenmiyorsun!
Hak demiş, rızâ göstermiyorsun!

Kanâat demek; Her türlü gayreti gösterip, sebepleri zorladıktan sonra çıkan sonuca rızâ göstermek demektir.

Kanâatkâr olmak; günün sonunda elimize geçene “kâfi” demek; daha iyisini, daha fazlasını aramaya mâni değildir. Bu, tevâzu edep ve kulluk anlayışıdır.

İnsan; kazancı da zararı da kanâat ve tevekkülle, sabır ve olgunlukla karşılamalıdır. Çünkü her iki durum da imtihandır. İnsan her hâlukârda kaderini güzel olanı tercih etmede kullanmalıdır.
Güzel olan iyiliği, hayrı tercih etmektir.

“Veren el alan elden üstündür.“ (Hz. Muhammed).

Kanâatkâr olmak; “İşçisin sen işçi kal, köylüsünün sen köylü kal…” gibi sınıflandırma getirmez. Aksine kanâatkâr olmak; hâlde, hâlinden memnun olmayı, huzur duymayı, buna da şükür demeyi tavsiye ederek, yarına daha güçlü girmeyi teşvik eder.

Bahtiyâr bahçıvan âşık kişidir.
“Bir gül için bin dikene su verir.”
Sabır ve merhamet gönül işidir
Yüce Mevlâ her nefese Hû verir.

“Ki onlar gayba iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden harcarlar.” (Bakara, 3).

De ki:
Bugün kanâat günü!

İyi ve kötü gününde;
De ki:

Vardır bunda bir hayır
Şükür‘den bir pay ayır
Kaderin sâhibi var
Muhtâca deme, hâyır.

Muhtâca hâyır demeyenlerin gönül dünyası bir başka güzel!

“Ehli aşka mübtelâyım, neme lâzım kâr benim
Mâl u mülküm yokdur ammâ, kanâatim var benim.“

(Kırşehir’li Âşık Paşâ, Garibnâme isimli eserinden).

Hüsn-i Hatt olarak Osmanlıca Türkçesiyle yazılı bu levha, esnaf dükkânlarında asılı bulunmaktadır.

Bu güzel beyitte anlatılmak istenen iki husus vardır:

Birincisi;

Kanâatkâr olmanın maldan ve mülkten daha değerli bir servet olduğu hususuna işaret olunmaktadır.

İkincisi;

Kanâatin mânevi mesajı çok geniştir.
Kanâatte şükür ve tevâzu, hâlini ve haddini bilme, malın mülkün ilk sâhibinin kerem ve inâyeti ile insanın eline geçtiği inancına teslimiyet vardır.

Varlık içinde yokluk edebiyle yaşamak, bu ahlâk anlayışı içerisinde muhtaçları görüp gözetme erdemine ermenin önemine de teşvik vardır.

Güzel olanı aramak, gönlü güzellerin işidir.

Mustafa Arslanoğlu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu