Ey İnsan!
Sınırsız evrenin sahibi sana özel tecellide bulundu, yeryüzünü beşik, dağları bu beşiğin ayakları yaptı, ilahi şefkat eli ile bu beşikte seni eleyip beledi, gece karanlığını üzerine simsiyah bir örtü olarak serdi, uykuyu dinlenme, gündüzü çalışma zamanı kıldı. Seni ve diğer canlıları korusun diye yeryüzünü atmosfer zırhıyla kuşattı, gök kubbeyi sapasağlam bina etti. Isı ve ışık kaynağı Güneş’i gök kubbeye yerleştirdi, yıldızlarla ve gezegenlerle göğü süsledi. Meyve gibi sıkılmaya hazır bulutlardan üzerine şarıl şarıl yağmur indirip bahçeler bağlar çıkardı. Dilediğin gibi ekip biçesin diye bitkilerin tohumlarını da yarattı. Seni yeryüzünün sorumlu varlığı, halifesi kılarak onu imar etmen, geliştirip güzelleştirmen için sana emanet etti. Çoğalarak görevini sonraki nesillere devredebilmen için seni çiftler halinde var etti. Vefat edince seni yılan, solucan, fare gibi değersiz halde yokluğa terk etmedi. Ebedi hayat için yeniden dirilteceğini vad etti.
İmdi Ey İnsan!
Yeryüzü beşiği seni kuşatamaz. Sen akıl, irade, vicdan, gönül dünyası gibi yeteneklerinle o beşiğin sınırlarına aşmaya yetenekli bir varlıksın. Orada bir bebek olarak kalma, iki ayağını yeryüzüne koy, kalbinle göklere, fikrinle maddenin ötesine yüksel, maddi âlemin sınırlarını aşıp yücelme basamaklarına tırman ve gökler âleminden yeryüzünü seyret.
İşte o zaman ufkunun ve kapasitenin genişliğini, yeryüzü beşiğinin senin için ne kadar küçük ve dar kaldığını göreceksin. O küçücük madde âlemi için büyük büyük zulümler işleyenlerin ne kadar çocuksu ve sığ olduklarını, sığ bakışlarıyla yüceyi cüce, cüceyi yüce gördüklerini anlayacaksın. Kendi küçük emelleri için dünyalara sığmayacak bir ufka sahip insan varlığını harcadıklarını göreceksin. Daracık yeryüzü beşiğini kendilerine cennet kılmak için başkalarının hayatını cehenneme çevirerek kendileri için sonsuz büyüklükte cehennem beşiğini inşa ettiklerini anlayacaksın. Tuğyan edenleri, kendi sınırından taşarak başkalarının haklarını gasp edenleri kıyamet sarsıntısı ve sayhası geldiğinde yeryüzünün şiddetle sarsacağını, sapasağlam gök kubbenin kapı kapı açılacağını, herkesin hak ettiğinin üzerlerine yağacağını bütün çıplaklığıyla seyredeceksin.
Halifesi olarak atandıkları yeryüzünü en güzel ve sağlam bir şekilde imar etmekle şereflendiklerinin farkında olmayıp da üç kuruş daha fazla kazanmak için yaptıkları binanın hakkını vermeyenlerin, başkalarının yaşama hakkını hiçe sayarak kolonları kesenlerin yeryüzünün çivisi olan dağları yerinden sökmüş gibi suç işlediklerini fark edeceksin.
Yavrularını beklerken gözleri yolda kalmış cehennem annenin doyma bilmeyenleri içine almakla doymayacağını, yaptıklarıyla onu büyütenleri yutarken öfkesinden neredeyse çatlayarak “başka yok mu” dediğini duyacaksın. Yaptıklarına uygun bir karşılık olarak kötülerin kötüye kullandıkları nimetlerin zıddıyla, mahrumiyet cezasıyla cezalandırılacaklarını göreceksin. En büyük mahrumiyetin de kâinatın mutlak sahibi, güzelliğin, sevginin, merhametin kaynağı, bütün varlığımızı kendisine borçlu olduğumuz el-Vedûd (çok seven ve sevilen) Allah’ın sevgisinden mahrum kalmak olduğunu anlayacaksın.
Maddeden manaya bağ kurma yeteneklerini körelttikleri halde kendilerini akıllı sananların, dar ufuklarının zifiri karanlığında gözlerini kamaştıran Kur’an güneşi hakkında dedikodu üreterek sanal âlemde küfrün önderliğine soyunanların, ifsad ettiklerinin önünde cehennemin derin çukurlarına yuvarlandıklarını müşahede edeceksin. Yüceldiklerini sananların alçalmalarına şahit olacaksın. Mushaf’ı yakmaya yeltenip de Kur’an nurunu narla yok etmek isteyenlerin ebedi bir ateşin kıvılcımını tutuşturduklarını göreceksin.
Yüce Allah tarafından kendilerine bahşedilen yüce hedeflere ulaşmak için emek vermeyip de yeryüzü beşiğinde uyuyakalanların kıyametin korkunç sayhasıyla dirilerek neyi neyle takas ettiklerini gördüklerinde yaşayacakları şoku seyredeceksin.
Pasif iyilerin yeryüzü beşiğinde uyuyakalmalarıyla hem kendi geleceklerini hem de yeryüzünü tarumar edenleri engellemeyerek onların geleceklerini nasıl kararttıklarını göreceksin. Topraktan ve kayadan oluşan yeryüzüne talip olup da toprak olup dirilmeyeceklerini sananların ve bu şekilde kalplerini taşlaştıranların «ah nolaydı keşke toprak olaydım» feryadıyla dirileceklerini müşahede edeceksin.
Asıl başarının belli bir toprak parçasını ele geçirip de sahte kadehlerle sarhoş olmada değil de takvada, sorumluluk bilinciyle akıllı bir şekilde hareket etmede ve bu şekilde göklerin, yerin, ikisi arasındakilerin sahibi, yüceliğine ve güzelliğine akıl sır ermeyen er-Rahmân’a yakın olarak O’nun sonsuz ikramına nail olmada olduğunu ayan beyan göreceksin.
İşte o, her şeyin gerçek varlığının, herkesin gerçek yüzünün ortaya çıktığı gündür. Dileyen Rabbine varan bir yol tutsun ve derecelerle O’na doğru yükselsin, dileyen de O’na sırt dönsün ve alçalma basamaklarından uçurumlara yuvarlansın.