ŞEHİT MELEKLER
İlk yazım için nasıl acı bir başlık!
Annelerin kundaklara değil de beyaz kefen bezlerine sardığı bebelerini nasıl tarif edebiliriz ki.
Ne ben ne de sizler, böyle büyük bir soykırımın yaşandığı günlere şahit olmak istemezdik.
Maalesef ki hepimizin ya da şöyle demeli, vicdanı olan her insanın yüreği sızlıyor ve elinden bir şey gelmiyor diye de içten içe azab çekiyor.
Açık olacağım, şu satırları yazıyor olmak bile yüreğime ağır geliyor.
Elime telefonu her aldığımda, küçücük çocukların maruz kaldığı bu facianın şahidi olmak hele ki bir anne olarak beni çok fazla etkiliyor ve tesirinden çıkamıyorum. Çıkacak olsam utanıyorum, yediğim lokmadan, akan sıcak sudan, güvenli olduğum evden, yürüdüğüm yoldan…
Çocuklara en çok ne yakışır desem, mahalle aralarında, parklarda cıvıl cıvıl seslerinin, şen kahkahalarının yankılandığı, koşup koşup terledikleri halleri diye düşünürüz değil mi?
Bugün izlediğim bir videoda hastanede kendisi ve kardeşinin ağzı, burnu kanlar içinde olan küçük bir erkek çocuğuna, ne oldu sana diye soruyor birisi. Evinin bombalandığını söylüyor. Olsun evini yeniden yaparız dediğinde ama babam da öldü diyor. Gözleri buğulu sağına bakıyor sanki babacığını arar gibi. Senin baban ölmedi şehit oldu dediğinde o kişi ama annem de “ŞEHİT” oldu, kelimeleri dökülüyor bu sefer dudaklarından. Ardından zayıf boynu bu yükün ağırlığını taşıyamıyor ve düşüyor önüne. Kız kardeşi onları izlerken birisi geliyor ve çenesindeki kanları temizliyor. O acı içinde ah derken, artık ona sarılıp sakinleştirecek annesinin yokluğunda şimdi yarası çok daha fazla canını yakıyor.
Senin de kardeşinin de ağzının kenarlarından yediğin çikolatayı temizlemeliydi annen.
Bisikletinden düştüğünde, kanayan dizini cebinden çıkardığı mendiliyle silmeliydi baban.
Kız kardeşinin saçını çekerken, annenin kızmasından korkup saklanmalıydın yatağın altına. Düşen bombalardan korunmak için değil.
Oysaki bu hayatta korktuğun tek şey, gök gürültüsünün sesi olmalıydı. Kulaklarını küçücük ellerinle kapatarak duymak istemediğin bombaların korkunç sesleri değil.
Gecenin karanlığını bölen, evinizi aydınlatan çakan şimşekler olmalıydı. Gökyüzünü akan kanın al’ına boyayan bombalar değil.
Ve artık Gazze’de çocukların, şimşek çakınca korkup yatakta ortalarına yatacakları anne babaları yok.
Yetim ve öksüzlerin yıkık şehri orası.
En çok da şehadetlerine şahitlik yapan anaların, babaların yavrularını alıyor koynuna bu topraklar.
“Elhamdülillah” duyuyoruz hep ağızlarından.
Ya Rabbi bu nasıl bir iman nasıl bir tevekkül, insan gıpta ederek izlerken, kendi kulluğundan ar ediyor.
Üzülüyoruz, kahroluyoruz ve beddua ediyoruz tüm zalimlere. Allah’a güveniyor ve ondan medet umuyoruz. Biliyoruz ki zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı var.
Elbet Allah nurunu tamamlayacaktır.
O günahsız şehit melekler Cennette Rabbine kavuştular.
Artık hiç korkmuyorlar.
Peki ya, insanlık ne olacak?
Ne mi olacak, söyleyeyim.
Yarın yine olan biten unutulacak ve bu “Dünyayı” yaşamaya devam edilecek.
Soruyorum şimdi “Bizler mi çok şanslıyız yoksa günaha kire pasa bulaşmadan giden bu sabiler mi?”
Aygül Yıldırım Uzun
Yüregine eline sağlık hepimizin ortak acısı Filistin
Yüregine eline sağlık hepimizin ortak acısı Filistin Rabbim korusun tüm çocuk ları