Doç. Dr. Özgür ÇarkTöreli Yazılar

Ramazan Mânisi

Bu ayın favorisi jet imamlar, iki mahalle ötede olsa bile, gider bulur ihvanlar. Rükûdan secdeye gidemez başlar, kıyama durmuş, karışmış el ayaklar. Huşû, hudû, huzû ile hepsi çoşar, hocam acele et, birazdan bizim dizi başlar.

Rahmet rüzgarları ile Rahman’ın kokusunun her yana yayıldığı ay, yılın en efsunlu zamanı, en bereketli, en merhametli ayı. Hoş geldin!

Kulların sadece sana kulluk etmeyi kafi görmediği şu utanılası demlerde, Müslümanlara sadece Müslüman olmanın yetmediği şu iki yüzlü devirlerde, kalpleri katılaşmış zalimlerin mazluma zulmü reva gördüğü şu kapkara günlerde, ne iyi ettin de geldin, hoş geldin!

Nefretimizle cedelleştiğimiz, nefsimizle cebelleştiğimiz, kendimizle yüzleştiğimiz, çiğliğimizle piştiğimiz tefekkür ve tedebbür ayı hoşgeldin!

Bugün ilk günün.
İlk adım temizlenmek ve arınmak için. Tezkiye ve terbiye için. Yükselebilmek ve uruc edebilmek için ilk gün, ilk fırsat.

Zâtıalinize söylemek istediklerim, daha doğrusu itiraf etmek istediklerim var bugün.
Her sene bu zamanlar, içimden içime dediklerimi, sesli söylemektir dileğim. Ramazan’da uruca mâni halleri Ramazan mânisi şeklinde deyivermektir niyetim.

En son diyeceğimi evvela diyeceğim, alınma, gücenme, gönül koyma bize. Yoksa kim ağlar halimize.. Kafiye belki tutmaz amma, o da mâni olmasın mânimize…

Önemli bir kısmımız maalesef seni açlık ayı olarak görmekte. Açlık ile oruç tamam zannetmekte. Oruç zamanı açlık zamanı, mideyi boş, gönlü hoş tutma zamanı..

Tiryakilerimizi hiç sorma. Onların büyük kısmı yasta. Dumanlar ağızlardan değil, kafalardan çıkıyor bu zamanda.

İçki, kumar, tapınmak için dikili taşlar ve fal okları şeytana dair pislik işler. Şaban’ın son akşamı, kenarda köşede ağlaşır müptezeller. Son kadehlerini senin gelişine kaldıranlar, utanmadan bunu bir de sosyal medya denilen yerde paylaşanlar.

Hee Müslüman müptezellerimizi sorar isen, onlar en azından o kadehi arife akşamı yeniden almak için bir aylığına da olsa bıraktı. Ben bu mereti Ramazan’da ağzıma sürmem diyenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar arttı.

Sinir, stres, asabiyet, kalmadı hiç birimizde hassasiyet. Evde, trafikte, postanede, okulda, hatta pide kuyruğunda yaşanan kavgaların kusurlusu. Haşa huzurdan sen değil, açlık ve uykusuzluktur tabi iki suçlusu.

Bu mübarek zamanlar sanki bir ninni, pek çoğumuz için geldi uyku mevsimi. Ayılar kışın, insan da Ramazan’da uyuyan bir türdür belli ki. Dilimize yer etmiş, orucu uykuya tutturma söylemi.

Kuran okuyanlarımız da yok değil hani, iki cüz sana, iki cüz ona, iki cüz bana, kalanı da mahalle camiinin imamına. Unutmak olmaz müezzini, küsmesin diye de karşılığında, gönlünden ne koparsa hani.

E kendisi niye okumaz diye sorma! Üç ecnebi lisanı bilmekle övünür amma vakti yoktur elif bayı kırâata. Bazısını da çocukken hoca yatırmış falakaya, o yüzden mesafeliyim der din ile imana.

Bu ay sofralarımızda eksik olan bir kuş sütü. Bayrama iki kilo fazla ile gireriz en kötü. Kebap yağlı, hoşaf tatlı. Desene göbekler yine çift katlı. Hiç merak buyurma, ekmek kadayıfı bizde olur kaymaklı.

Sünnette ittiba için en mühim zamanlar. Hurmasız açılmaz kesinlikle oruçlar. Kudüs yazar amma İsrail’den gelir en etlisi ve yumuşaklar. Boykot bir tek kolaya var, hurmayla boykot mu olur a dostlar.

Evet evet fakir ve ihtiyaç sahiplerini de düşünürüz biz bu ay, kocaman kocaman iftar çadırlarımız var. Hem de üzerlerinde çadırlardan daha büyük isimler yazar. İsterler ki yemekler kadar isimlere de edilsin nazar. Yoksa reklamsız ederiz zarar.

İlk günler bir coşku bir heyecan, iğne atsan yere düşmez, ana baba günü gibi çarşı pazar. Hazırlıklar yapılmış, yeni fiyat tarifeleri asılmış. Fazla değil a canım, en fazla yüzde yüz altmış zam yapılmış. E mübarek zamanlar, esnaf da kar yapasıymış.

Dedim ya ilk zamanlar bir heyecan bir coşku, camilerimiz de çarşımız gibi. İlk gelen bulur yeri, kimseye kaptırmaz yaslanmak için direği. Geç kalana dayanak minber, ellerde tesbih, dillerde tekbir Allahüekber! Ağzımıza geliyor yediğimiz künefeler.

Bu ayın favorisi jet imamlar, iki mahalle ötede olsa bile, gider bulur ihvanlar. Rükûdan secdeye gidemez başlar, kıyama durmuş, karışmış el ayaklar. Huşû, hudû, huzû ile hepsi çoşar, hocam acele et, birazdan bizim dizi başlar.

Hafız değil amma hafıza-i beşer. Elemtereden aşağısı hep ezber, yine de lokum gibi okunuyor gulfüyle kel kevser. Azcık aşır ezberlese sermayeden gider. -Dâlini çekse on dakika eder. Bazen cûşa gelir, elifi bir miktar çeker, amma üçüncü teravihten sonra boş camide yeller eser.

Bu eşsiz coşkudan hastahaneler de alır nasibini. EYT’liler sıkıştırır, vizitede rapor için hekimini. Yazıver hekim bey, oruca iyi hal indirimi. Saymazlar mı ahirette acaba mazeretten siyatiyi. O halde müftümüz de hesaplayıversin en düşüğünden fidyeyi.

Zekat, fitre, sadaka için fırsattır bu zamanlar. Dilimiz böyle der ama çoğumuzun cebinde hep akrep var. Gözler sözde fakir arar, görünce fakiri ellerimiz bozuk para sayar. Hiç akla gelmez amma hepimizin sonu mezar. Tasadduk edecek fakir de kalmamış zaar.

Böyle veryansın ettiğime bakmayasın. Müslüman’dan yakındığımı sanmayasın. Söylediklerimin azı şeytan denen İblis’e, çoğu kendi doymaz nefsime. Gelelim şimdi, geceler içinde en faziletli geceye.

Bu gece için verilmiş yüzlerce müjde, sevinin a müminler başlar yüksekte. Son on gece içinde aranması tavsiye edilse de, çoğumuz sondan üçüncüyü sayarak Kadir gecesine, bire bin kârın peşinde.

Kusurumuz tembelliğimiz, az emek ile çok yemek derdimiz. Olsun! Münkire göre inanmaktır rütbemiz. Rahimdir o affeder diyebilmek de bizim mertebemiz.

Çokça akçeli dünya tarlasının bir metresi, emeksiz alınır mı hiç kardeşim Cennet bahçesi. Gel bu ayı fırsat belle, sarıl yüce Allah’ın ipine, düşme isyankar iblisin peşine!
İnsan bu nisyan ile malul, hatim ile eyle taakkul. Yükselmesin diye secdede kul, şeytan verir nefsine zul.

Gel şimdi kır inadı, kör kibri terk eyle. Selim kalb ile itaat, sebat ile taat eyle! Sakın işim çok, vaktim az deme, takat yeterken oruca devam eyle. İstersen namaz ile muradını Hak’tan iste, avuç avuç da verse sakın kula minnet eyleme!

Dertli başladık biz söze, dertli bitireceğiz belli ki yine. Dişler dudaklar kenetli, Kudüs gelmiyor bir türlü dile. Rim’ler, bebekler bir bir düşerken yerlere. Bağışla! Elimizden bir şey gelmiyor Gazze. Zulüm çıkmışken Kaşgar’da göklere, ağlarken analar Urumçi’de, kan damlıyorken, Nebi’nin Miraca yükseldiği yerde, Bilmiyoruz, nasıl bayram edeceğiz bizler evlerimizde!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu