İzzet IrmakKitap

GÜL AYDINLIĞINDA BİR ÖĞRETMEN

Okumak üzerine çok önemli ve özel bir çabası var Murat Soyak’ın. Öylesine geçici bir heves değil, sahici bir çaba ve ihlâslı bir duruş. En önemlisi de hakikati asla popülizme kurban etmeyen bir okuma yazma takvası!

Lise öğrenciliğimin en belirgin şahsiyeti oldu. Zaten var olan okuma aşkıma farklı bir boyut kazandırdı. Hem önerdiği kitaplar hem de yazdığı yazı ve şiirlerle… En önemlisi de okuma ve yazma çabama verdiği münevver çabası desteklerle.

Mesleğinin ilk yılları idi sanırım. Asker öğretmen olarak görevlendirilmişti Bitlis Anadolu Öğretmen Lisesine. Yaklaşık bir yıl… Evet, evet sadece bir yıl dersimize girdi ama birçok arkadaşım gibi benim de üzerimde güzel bir tesir bıraktı.

Öğrenciye/insana dokunmanın, ona değer vermenin önemini belki de ilk defa onda gördüm. Bizimle konuşur, bizi dinlerdi.

Bazen yazıları ulusal gazetelerde yayımlanırdı. O zamanın şartlarında oldukça cesaret isteyen yazılardı. 28 Şubatın en keskin dönemlerinde, bir memur olarak hem de… Üstelik o yazılarını heyecanla bizimle paylaşırdı. Bana özel olarak fotokopisini çekip getirdiğini hatırlarım.

Ona özenerek ben de yazılarımı sağa sola göndermeye başlamıştım. 28 Şubat sürecinde, 28 Şubatın aktörlerini çok ağır eleştiren yazılar. O zamanlar, sıkı takipçisi olduğum Akit gazetesinde birçok yazım yayımlandı. İlk yazım, cuntacılar tarafından zorbalıkla alıkonulan Yazar Yaşar Kaplan ile ilgili idi. Bu yazım yayımlandığında maalesef Murat Soyak hocam bizim okuldan ayrılmış, Bayburt’taki görev yerine gitmişti. Keşke burada olsa sevincimi paylaşsam, diye hayıflandım günlerce.

Derken, yaklaşık bir hafta sonra, bir mektup aldım. Gözlerime inanamadım. Murat hocam o inci gibi yazısı ile bana bir mektup yazmış. Uzun uzun hal hatır soruyor, yazımı okuduğunu hatta kesip yanına aldığını söylüyordu. O sevinçle kaç gün leylim leylim dolaştığımı bilmiyorum. Kendisine teşekkür cevabı yazdım mı, onu hiç hatırlamıyorum.

Ondan sonra, daha bir şevkle yazmaya başladım. Erbakan Hoca’yı haksız yere indirenleri Firavun’dan Nemrut’a kadar her türlü mel’un’a benzeten yazılar yazıyordum. Her hafta bir yazım çıkıyordu. Onu da mutlaka sınıfta arkadaşlarıma okuyordum. Sonrasında karakol maceralarım falan oldu hatta. Neyse bu yazının konusu değil.

Murat Soyak’ın kendine has bir tarzı ve tavrı var. Bir üslup meselesi belki de. Şiirlerini ve yazılarını daha o zamandan beri takip ederim.

2005 yılında öğretmenliğe başladım. 2006 yılında Murat hocamın “Irmaklarca” isimli şiir kitabı çıktı. Yanılmıyorsam 2008 yılındaydı, imzalayıp gönderdi. Çok memnun oldum. Hem okudum hem de içindeki her şiiri öğrencilerime okudum. Hocamın teklifi ile “defterk” isimli sitede yazmaya başladım. Güzel bir çaba idi defterk.

O zamana kadar çeşitli yerel gazete ve dergilerde güncel yazılar yazıyordum. Bu aşamada edebiyata yöneldim.  Benim için bir okul oldu.

Bu arada Murat Soyak’ın kitapları çıkmaya devam etti. 2010 yılında ilk deneme kitabı Bahar Sürgünü okuyucuyla buluştu. Ardından 2011 yılında öykü kitabı Acı Ceviz, 2012 yılında ise ikinci şiir kitabı Direniş Taşı… 2013 yılına geldiğimizde, ben Adana’da bir okulda müdür olarak görev yapıyorken, öykü seçkisi olan Kırk Öykü çıktı. O arada Murat Hocamı Adana’ya davet etme fırsatımız oldu. Bizi kırmadı geldi. Öğrencilerimizle güzel hatıralarımız oldu.

Okumak üzerine çok önemli ve özel bir çabası var Murat Soyak’ın. Öylesine geçici bir heves değil, sahici bir çaba ve ihlâslı bir duruş. En önemlisi de hakikati asla popülizme kurban etmeyen bir okuma yazma takvası!

2018 yılıydı. Murat Soyak hocam yine büyük bir nezaketle yeni çıkan kitabını imzalayarak adresime göndermişti.

Gül Aydınlığı Soyak’ın ikinci deneme kitabı. 209 sayfalık hacimli bir kitap. Aslında denemenin de ötesinde bir kaynak kitap bana göre. Bu yazıyı yazmak üzere bir defa okudum ama birkaç defa daha okumam gerektiğinin farkındayım. Çünkü biliyorum ki Murat Soyak titiz bir insan. Okur, araştırır; her sözünü tartarak söyler ve yazar. Öyle ise büyük bir emeğin eseri olan bu çalışmalar bir defa okumalık değil.

Kitabın ilk yazısı olan “Okumak Üzerine” bizim millet olarak okuma serüvenimize dokunan önemli bir yazı. “Kitaplar okumanın erdemini, güzelliğini, yararlarını hiç usanmadan anlatmak gerek. Okumak, insanı geliştiren, yücelten bir çaba. Okumak, başka hayatların, insanların, fikirlerin dünyasına yapılan bir yolculuk. Ötekini hakkıyla bilmenin, tanımanın en etkili yolu.” diye başlıyor. Her cümlesi zülf-i yâre dokunan önemli tespitler.

Hemen ardından “Yaşamak ve Yazmak” isimli deneme geliyor. Yazmak da şüphesiz okumak kadar önemli. Yazar bu yazısında ise Türkçe kitaplarındaki kült eserlere vurgu yaparak, “Okumak eylemi olmaksızın yazmaya başlamak pek güçtür. Okuya okuya yazmak eylemi gelişir ve zenginleşir. Okumanın kesildiği yerde yazılanlar sığlaşır ve sözün tesiri azalır.” diyor. Yazmak önemli ama okumak ekseninde muhakkak!

Bursa Yahut Bir Çınar Şehir, Necip Fazıl’ı Anlatmak, Türkiye’nin Maarif Davası, Mehmet Akif İnan’a Dair, Asaf Halet Çelebi Şiirine Giriş, Ahmet Haşim’in bir Mektubu Hakkında Düşünceler, Bu ülke Kitabı, Metin Önal Mengüşoğlu Edebi Şahsiyeti ve Eserlerinde Şehir Algısı, İsmail Özmel’in Şiirlerinde Mekân Unsurları… gibi edebiyatımızın önemli eser ve şahsiyetleri hakkında incelemelerin de olduğu yirmi beş dolu dolu yazıdan oluşan bir kaynak eser dediğim gibi. Gül aydınlığı, okuyucuyu kitapların, okumanın ve yazmanın aydınlığına çağırıyor.

Okumak ve yazmak yolcusu her çağdaş dervişin okuması gerektiğine inandığım bir kitap. Bütün detayları anlatmaya çalışarak yazıyı uzatıp sizleri sıkmak istemiyorum. İnşallah maksat hâsıl olmuştur. Kitabın arka kapak yazısı ile bitirmiş olayım:

“Uzakları yakın eyleyen kitaplar… Issızlığın ortasında ses veren yakınımız, yoldaşımız bizim. Her kitap içre yaşanan duygu-düşünce harmanı. Ve okumak başka hayatlara, başka düşüncelere, başka mekânlara doğru uzun, ince bir yolculuk. İç aydınlığı, içtenlik ve hakikat kitap sayfalarında. Yalnızlığımızda açan çiçek, gerçek dost, bizi bekler ışıklar içinde. Okumak eylemi ile “Her dem yeniden doğarız/Bizden kim usanası”. Kitaplar olup bitenleri düşünme, sorgulama ve yorumlama açısından gerekli. Düşünmek için bir müddet durmak gerekiyor. İşte o vakit kitap okumaları daha bir anlam kazanır. Cemil Meriç der ki: “Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silâh: Kalem. Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok… Kalem sahiplerine düşen ilk vazife: Telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak. Halkı okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak. Bir kılıcın kazandığı zaferi, başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler, tarihe mal olur, tarihe, yani ebediyete.” Hayata her dem iç zenginliği ile katılmak için ve sönmez hakikati yeniden anlamak/anlatmak için kitaplar okuruz.”

Sevgi ve muhabbetle kalın.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu