Merve AktaşTöreli Yazılar

Neleri Kabul Ediyoruz? Neyi Alıyoruz?

Neleri Kabul Ediyoruz? Neyi Alıyoruz?

Öğretmen olmanın çağı okumakla beraber gençlerimizin ve çocuklarımızın dünyasını gözlemlemek, onların hangi akımların hedefi haline geldiğini tespit etmek, bizi ne gibi tehlikelerin beklediğini sezinlemek gibi ayrıcalıkları oluyor. Dersini anlatıp hızlıca sınıftan çıkmak yerine gerek teneffüslerde gerekse derslerimde onlarla sohbet etmeyi, sınıf ortamında gezerek kendi aralarında konuştukları meseleleri yahut defterlerinde yazan notları çaktırmadan öğrenmeyi seviyorum. Geleceğimizin, gençlerimizin aldığı şekille imar edileceği gerçeği yadsınamaz. Bunun farkında olan sadece bizler değiliz elbette. Toplumu abad etmenin de harab etmenin de yolu mutlak aileden ve gençliğin yetiştirilmesinden geçiyor…

Son zamanlarda öğrencilerimin defter ve kitaplarına bazı sayıları sıraladıklarını, hatta;  mühürledim, aldım, kabul ettim gibi ifadeleri yazdıklarını sıklıkla görüyorum. Peki bunun anlamı nedir? Kabala sözcüğünün İbranicede ‘’ almak, kabul etmek.’’ anlamı var.

Kabalaizm, Yahudi mistisizminde ezoterik bir disiplin, düşünce okulu veya kurallar bütünüdür. *

Kabala/ Kabbala; Tevrat inmeden çok daha önceleri Yahudi ruhban sınıfının geliştirdiği bir öğretidir. Kabala, çeşitli sayı sekanslarını da kullanarak büyü ve şeytani güçlerle bağlantı kurma ibadetidir. Peki bu Yahudi inancına özel olan almak,kabul etmek anlamını taşıyan kabala bizim gençlerimiz arasında neden bu kadar hızlı yayıldı, bundaki amaç ne olabilir?

Aslında bu bir projeydi. Projenin ilk adımları da viral olmuş ve çok satanlar listesine bir anda ilk sıralarda girmiş seri Ikıgaı kitaplarıydı. Ana mesajı ‘Carpe diem’ yani ‘anda yaşamak’tı.  Batıdan gelen bu öğreti sanki ilk kez duymuşuz, öğrenmişiz gibi büyük bir ilgi ve coşkuyla karşılandı. Oysa tasavvuf anlayışında bulunan ve yüzyıllardır konuşulan Müslüman olarak sahip olmamız gereken hasletlerden biri olarak zamanın bilincini kazandıran  ‘’ Dem bu demdir.’’ değil miydi?

Dem, bu dem.

Adem! Geçmişi değiştirmek elimizde değil, geçmiş olaylar artık geçmiş zamanda yani mazide kaldı. Geleceği ise hiç mi hiç bilmiyoruz. Geçmiş acısı ve tatlısıyla geçti, onun ıstırabını yaşamak anlamsızdır. Geleceğin ise kaygısını taşıman, bilinmeyen bir akıbetin muhasebesini yapman da tevekkülünü incitir. Sen şimdiki zamanına, bu gününe odaklanmalısın ki vesveselerle oyalanmayasın. O halde dem, bu demdir.  Üzerinde düşündüğümüzde batının bunu çok sık yaptığını, bize ait olan değerlerin içini boşaltıp dahası imanı geri plana atarak farklı akımlarla yine bize sattığını görebiliriz.

7 7 7,

Mucizelere açığım demekmiş. Güzel ama kime söyleyecekmişiz bunu? Evrene… Peki evrende bizi görebilecek mi?

İslami ilimlerden ebced hesabını biliyoruz. Allah’ın 99 ismi, zikirlerin 33’er defa yapılması, 7’ler, 40’lar. Amma velakin bu akımlar rakamlara iman ediyor, evrenden istiyor, numeroloji adı altında pazarlıyorlar. Evlatlarımız da bu sayıları ve ifadeleri defterlerine, sosyal medya profillerine, zihinlerine, tertemiz niyetlerine yazıyor. Tehlikenin farkında mıyız? Yahudi inancından süregelen bir öğretiyi, yaratıcıyı saf dışı bırakarak postmodern büyücülükle birlikte gençlerimizin dünyasına sokuyor, dua yerine bu hurafelere sarılıyor, Allah’tan değil de evrenden istiyorlar. Allah’a evreni ortak koşmak ezcümle şirk olmuyor mu bu söylemler… Allah’tan değil evrenden alacaksın, bir de küstahça kabul buyuracaksın.

Gençlerimizi, çocuklarımızı bu adım adım imansızlık çukuruna batırmaya azmetmiş hurafelerden acilen kurtarmamız lazım. Duanın sırrına, tasavvufun saflığına, Allah’ın cömertliğine yeniden ve daima inandırmamız gerek. Bizim onların kişisel gelişim! anlayışlarına ihtiyacımız yok. Onlar bizden çalıyorlar zaten.  Gençlerimizde bu sahteleri kahraman gibi görüyorlar. Kur’an ve sünnette hali hazırda pek çok işaretini bulabileceğimiz rabbimizin yaratma sanatı olan evrenin sırlarını görmüyor, sanki öküzün boynuzunda kendiliğinden  duran maddesel bir sistemden medet umuyorlar.

Harezmi’den, Farabi’den , İbn-i Sina’dan, Ömer Hayyam’dan, Mimar Sinan’dan, Fuat Sezgin ve nicelerinden  bahsetmedikçe bilimi  ve ilimi gençlerimizin zihninde  islamiyetten izole ettik. Lakin bahsi geçen akımların zararı çok daha büyük olabilir. Biz uyanmaz ve  uyandırmazsak maalesef  imansızlık hastalığına düçar olacağız…

Merve Aktaş

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu