Mustafa ArslanoğluTöreli Yazılar

KISKANÇLIK

Kıskançlık

Kıskançlık

Durdurulamayan, kontrol edilemeyen her şey tehlikelidir. Ya da teşhis edilemeyen her şey!

Kıskançlıktan bahsediyorum. Varlığını tartamazsın, elle tutamazsın. Röntgende çıkmaz, emarda tesbit edilemez. Gözle göremezsin ancak emâresini görebiliyoruz. Tıpkı öfkenin aksini gördüğümüz gibi.

Ya da eylemin sonuçlarına göre değerlendirme yaparız.

İhtiyaç sahibine yardım eden biri için “hayırsever” deriz ve ilâve olarak “iyilik” sıfatı ile o kişiyi taltîf ederiz.

“Acılar paylaşıldıkça azalır, sevgi paylaşıldıkça çoğalır.” sözünü gerçekleştirmek insan olmanın gereğidir.

Kıskançlık duygusunun esâretine düşmüş bir insan bu güzel uygulamayı hayatın merkezine koyamaz.

Anlaşılabilir, mâkul ölçüler ayarında bir kimsenin eşini kıskanması doğaldır ve bu özel-ailevî durumdur.

Yalnız kalma veya dışlanma duygusu ile arkadaşımızı bir başkasından kıskanabiliriz. Ama bu normal bir davranış olamaz. O zaman kıskaçlığın sonu gelmez. Gelişemeyiz, ufkumuz artmaz, arkadaşım elimden giderse korkusu bizi “paranoyak” yapar. Bu endişe ile yaşanmaz. Böyle durumda mevcut arkadaş çevremizi de kaybederiz. Korkularımızın üzerine gittiğimiz takdirde endişelerimizi, kem duygularımızı yenebiliriz.

Hiçbir iyi ya da kötü duyguyu içimizden söküp atamayız. Bu duygular bizimle hep yaşar. Konumuz kötü/ zararlı duygular olduğu için bununla devam edelim.

Olayların akışına göre bu duygularımızdan herhangi biri aklımıza gelebilir. Akla gelmesi, gönlümüze düşmesi normal bir durumdur.
İşte sınav burada başlıyor. Kötü duygularımızı kontrol edip uygulama safhasına getirmemeliyiz. Bu mahâreti gösterebiliyorsak olgun, irâdeli ve kişilikli biri olarak hayatımıza devam ederiz.

Meselâ, her ne kıskançlık duygumuz aşırıya kaçarsa psikolojik hastalığa dönüşür.

Toplum; çekememezlik yapan, paylaşmayı bilmeyen, bencil davranan bir kimseye “kıskançlığı” kimlik yapar.

Duyguların miktarını bilemeyiz. Zirâ duygular sayılamaz, tartılamaz, şekli ve resmî çizilemez. Duygular eseriyle müessir olur. Binâenaleyh, uygulamalarımız ve davranışlarımız bizdeki derecesini yaklaşık olarak ortaya çıkarır.

Duygularımızın azlığını ya da çokluğunu ifâde edebilmek için, işâretle, mübâlağa yaparak veya nesneleri örnek gösterme yolunu seçeriz.

Bir kısım duyguların, azlığı karar iken bir kısmında zarardır.

Yine, öyle duygular var ki azlığı yarar çokluğu zarardır.

Bazı duyguların ise azlığı zarar, çokluğu yarardır.

Duygular iç dünyamızın gizemli ve kudretli varlıklarıdır. İnsan; irâdesi, inancı, ahlâkı, bilgisi, kültürü kadar duygularından faydalanabilir veya sevk ve idâre edebilir.

İnsan, kendine ait değer yargılarının duygularıyla sağladığı uyumu kadar tanınır ve bilinir.

“İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir.” demiş bir bilge.

Özellikle kem duyguların fazlalığı felâket demektir. Bu “güç” olabilir. “Güç zehirlenmesi” veya “Ne oldum delisi” gibi deyimlerimiz ayakları yere basmayan, egolu, akılları bir karış havada olan insan tiplerini ifade eder.

Kibir, hırs, kendini beğenmişlik, empati yoksunluğu gibi pek çok olumsuz hasletleri üzerinde toplayıp; “Güç bende” pozları veren kimselerin içine düştükleri bu durum elbetteki sağlıklı değildir. Psikolojide bu tür hastalığa “Hubris sendromu” denir.

Tahammül edememek –çekememek – paylaşamamak– katlanamamak kıskançlığın ileri boyutunu ifâde eder. Bu his zamanla kimsede olmasın yalnız bende olsun anlayışına evrilir.

“Gıpta etmek, imrenmek” ne demektir, bilir misiniz? Gıpta etmek, imrenmek; takdir etmektir, paylaşmayı bilmektir.

İmrenmek; başkasının malına, sahip olduğu maddi ve mânevî güzelliklere göz dikmemek yani kimseyi kıskanmamaktır.

Olgun insan kıskanmaz, güzelliğe imrenir
Hakkın yolcusu kimse, çalışarak öğrenir.

İmrenmek; başkasında olan bende de olsun anlayışıyla çalışmaktır.

Sonuç olarak gıpta etmek – imrenmek, kıskanç olmamak, güzellikte ve hayırda yarışmak demektir.

Sözün özü; gıpta etmek kanaatkâr olmaktır.

Kendin ol, kendinle barışık ol ki kendini tanıyabilesin. Kendini bilen insan kıskanç olmaz, başkasına haset etmez.

İnsan kendini tanıdıkça başkalarını daha iyi tanır. Hayatta nasıl başarılı olunabileceği hususunda fikir sâhibi olur.

Kendi meziyetleri dışında başkalarının meziyetleri hakkında da bilgi edinir, noksan yönlerini keşfetme fırsatını yakalar. Bu çabalar ve akıl yürütmeler kişiyi olgunlaştırır, başarıya taşır.

İnsan olgunlaştıkça, hayatı tanıdıkça kıskançlığın sadece kendine ve kendisi yüzünden çevresine verdiği zarârı anlar.

Kıskançlık ve haset ateşi önce sâhibini yakar.

Çok güzel bir benzetme yaparak hasedin zararını Hz. Muhammed şöyle açıklamış:

“Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi, haset de iyi amelleri yakar, bitirir.”

Yakar haset ateşi, kavurur insanları
Kalbe girince fitne, savurur insanları.

Atalarımız; “El elden üstündür, tâ arşa varıncaya kadar.” demiş. İnsan, toplum halinde yaşamak, birbiriyle yardımlaşmak mecburiyetinde olan bir varlıktır. Farklı akıl, farklı meziyet ve farklı düşünce “takım rûhunu” geliştirir, toplumların ihtiyaçlarını karşılar. Ecdâd: ”El eli yıkar, iki eli yüzü.”…

“El el ile, değirmen yel ile.” diyerek insanların birbirlerine muhtaç olduklarını belirtmişlerdir.

Kesme bindiğin dalı, kıskançlık felâkettir
Kul hakkını yememek; iki cihan servettir.

Kıskançlık ve diğer kötü duygularımızı nasıl engelleyebilir, tedâvi edebiliriz?

Bu soruyu kendine soran herkes tedaviye başlamış demektir. Kendini tanıyan insan önce ne yapacağına karar verir.

Sonra verdiği kararı uygulama noktasında mücâdele eder, gerekirse destek alır.

Toplum; birbirinin yaralarını sardığı müddetçe, birbirinin ihtiyacını karşıladığı müddetçe bir arada güvenle yaşayabilir.

İnsan irâdesi eğer bir karar aldı ise onu uygulayacak dirâyettedir. Hiçbir engeli gözümüzde büyütmemeliyiz, kademe kademe hedefimize varmaya gayret göstermeliyiz. Sen istersen olur. Derler ki; “Kader, gayreti sever.”

Yüreğimizin sesini hep canlı tutmalıyız. Ben içimizdeki benden gelen; — Doğruyu öven, yanlışı yeren, o his dalgası Allah’ın bize bahşettiği bir nimettir. Bu duyguyu kaybeden, kaybeder.

Bilenle, sevenle, kusurlarımızı yüzümüze diyenle, derdimize derman olanla, zor zamanda yanımızda kalanla, mutluluğumuzu paylaşanla dost olalım, yol alalım.

Mustafa Arslanoğlu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu