Mustafa ArslanoğluTöreli Yazılar

Nezâket Yolu

Nezâket Yolu

Nezâket ne güzel bir kelime!
Nezâket kadar güzel bir davranış var mı? Medeni anlayışın zirvesidir nezâket. Ne incitirsin ne incinirsin.

Nezâkete mazhar olan da nezâketi izhâr eden de mutluluk duyar.
Çünkü gönül yapan her söz, her davranış özünde edep ve ahlâkı barındırır, sînelere sevgi ve saygının izlerini taşır.
Temizlik, tebessüm, tatlı dil gibi güzel davranışlar îmanın alâmetlerini taşıdığı gibi, aynı mânevî güzellik ve bereket nezâkette de vardır.

Nezâket, gönül diliyle konuşmaktır, hâl diliyle iletişim kurmaktır, sevgiyle hoşgörü ile zorlukları aşmaktır.

Nezâketin özünde edep ve ahlâk vardır, sevgi ve vefâ vardır. Bu yönüyle nezâket, “özlenen insan“ anlayışının bir kişide vücut bulmuş hâlidir.
Nezâket bir perde gibidir. Bazen görmemeye yarar, bazen görülmemeye! Bu da nezâketin edep ve hayâ yönüdür.

Nezâket sadece rûhun değil, bedenin de gıdasıdır.
Ne kadar güzel bir örnek vermiş, Mark Twain: “Nâzik bir adam, anlatılan bir hikâyeyi her zaman ilk defa duyan kişidir.”
Yâni, o hikâyeyi bilse bile anlatanı onurlandırmak için ilk defa duyuyormuş gibi hareket etmek, nezâketin ve asâletin insana kazandırdığı olgunluk ve saygı kaynağıdır.
Nezâket, asâletin yansımasıdır. Nice güzel değerler asil ruhlu insanlarda tekâmülün zirvesine ulaşır.

Nezâketten kâm almamış insanlardan uzak durmak gerekir. Görgüsüz, kaba birinin ömür boyu başına vuracağı bir iyiliği kabul etmemek gerekir. Hazreti Ali, “Câhil bir kimsenin elinden hayat suyu bile olsa, içme.” diyerek kişiliğimizi ucuz yollarla yitirmememiz gerektiğine işaret etmiştir.

Asâletin pahâ biçilemez bir değer olduğunu atalarımız şöyle dile getirmiş:
“Geçme nâmert köprüsünden ko aparsın su seni,
Yatma tilki gölgesinde, ko yesin aslan seni…”

Nezâket inceliktir, zarifliktir. Hazret-i Mevlânâ bu hususu şöyle ifade etmiştir: “Her şey incelikten, insan kabalıktan kırılır.”

Hayat, öğrenmek ve ibret almak isteyen insana çok şey öğretir.
Edebi edepsizden, nezâketi görgüsüzden, terbiyeyi yüzsüzden öğrenebiliriz. Zira, kötü davranışlar ve kötü fiiller insana edebin, görgünün, kültürün ve medeniyetin ne kadar kıymetli olduğunu öğretir. Her şerde bir hayır vardır, sözü bu ve benzeri durumlar için güzel bir hatırlamadır.

Güzel ahlâk güzel insan davranışını ortaya çıkarır.
Dinlemek, konuşanın yüzüne bakmak, söz kesmemek, zülfüyâre dokunmamak, kabuk bağlayan yarayı deşmemek nezâket ve ahlâk sahibi olmakla mümkündür.
Ruh terbiyesi olmadan beden terbiyesi olmaz. Kısacası kendini tanımadan,
“Ben içindeki beni“ keşfetmeden, Hakk’a kulluk etmeden, gönülleri dermeden kâmil insan olunmaz.

Bir eğitim seminerinde Prof. Dr. Aytaç Açıkalın bizlere hitâben şoyle demişti: “Bir eğitimci olarak sizler, anne babalar; kısacası insanlar şu üç kelimeyi dillerinden eksik etmemeliler. Bunlar, ‘Özür dilerim’, ‘lütfen/rica etsem’ ve ‘teşekkür ederim’ hitaplarıdır.” Ailevî ve toplum barışı için bu üç kelimeye ne kadar da ihtiyacımız var.

İnsanın insana, canların cana sevgisi merhamet ve emânet sorumluluğundan gelir.
İnsanı nezâket hamuru ile yoğuran, kalbi güzelleştiren, dili tatlı kılan güzel ahlâktır.

Nezâket sözcükleri ile barışık mıyız?

Dilimizde nezâket ifadeleri eksik olmamalı, güzel söz ve güzel temenni gönül güzelliğinden gelir. Gönül zenginliği mânevî olup, Allah vergisi bir duygudur.
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler.” (Tâhâ, 53). Bu buyruk savaşta, barışta, iyi günde kötü günde, tebliğde, ticârette dilimizden âb-ı hayat gibi aksa ne güzel olur!

Ziyâret etmek, hal hatır sormak dini, vicdani ve ahlaki sorumluluğumuzdur.
“An beni bir kozla, varsın çürük çıksın.” diyen atalarımız, iletişimin, dostluk ve akrabalık bağlarının kesilmemesi husûsuna işaret etmişlerdir.

İnsan insana örnek olmak zorundadır.
Kültür, görgü, edep ve huy güzelliği örnek ve sorumlu olmayı gerektiriyor.

İnsanlar birbirine karşı “insani iletişim” anlayışını öne almalıdır. İlk sen ara, ilk selâmı sen ver, sen hatır sor, ilk ziyâret eden sen ol, ilk eli sen uzat. Bayramda sen hatırla, temenni edilmez ama derde, sıkıntıya düşeni sen arayıp moral ver, sabır dile. Vefâkârlık unutulmaz, unutan vefâkâr olamaz.

Sözde nezâket; tatlı dil ile, hal hatır sormakla, gerçekleri lisanı hâl ile söylemekle mümkündür.

Özde nezâket; kin tutmamak, kıskanç olmamak, dedikodu, iftira ve zanda bulunmamak gibi cümle kötü duygulardan gönlümüzü uzak tutmakla gerçekleşir.
Hazreti Ali, “Hikmetli sözlerle rûhunuzu dinlendirin. Çünkü bedenler gibi ruhlar da yorulur.” diyerek rûhun kem duygularla yıpratılmaması gerektiğine işaret eder.

İbâdetler ve güzel duygular rûhu besler, kalbi hoşnut eder. Kadir Sûresinde anlatılmaktadır: “Melekler ve ruh (Cebrâil as.) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir selâmdır/esenliktir.” (Kadir, 4-5).
Allah’ın izniyle meleklerin yeryüzü semâsına inmeleri; ibadet eden müminlere müjdedir, rahmettır, merhamettir, nezâkettir, ziyârettir.
Meleklerin ziyâret etmesi demek; Allah’ın ziyâret etmesi anlamına gelir.

Nezâket ve ziyâret birbirine değer katan, engin mânâları içeren kelimelerdir. Kelimelerin güzelliği eylemin güzelliğiyle hayat bulur, ortaya çıkar.
Hz. Muhammed çocukları çok severdi. 4 veya 5 yaşındaki Zeyd’in bir kuşu vardı. O, Umeyr adını verdiği bu kuşu çok sever onunla oynardı. Peygamberimiz küçük Zeyd’i her gördüğünde onu sever, “Umeyr’in babası” anlamına gelen “Ebu Umeyr” diye şakalaşırdı. Bir gün Zeyd’in kuşu ölür ve küçük Zeyd çok üzülür. Peygamberimiz bunu duyunca onun üzüntüsünü hafifletmek için tâziye ziyaretinde bulunur…”

Nezâket yolu güzeldir, insan güzelle güzelleşir.

Mustafa Arslanoğlu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu