Kâbem ve Taş
İbrahim çağırıyor ruhları
İsmail, gel-tut diyor örtüsüne
Beyazı feyyaz akça gülümün
Siyahı günahtan gölge
Işıl ışılız
Kalkınca kirlerimiz
Altuni renginde.
Ne latifsin ey Kabe!
Ne güzel bir kokun var!
Oysa mümin izzeti
Vallahi senden yüce!
Tabi sevaptır bakmak senin gibi güzele;
Yağar gün gün rahmetler
Hayran izleyenlere.
Mekan uzak imiş, Kâbem elde imiş! Ne çıkar?!
Bizim aşkımız dört köşe.
Her şey yuvarlak her şey daire
Yıldızlar, güneşler, aylar pasparlak,
Allah’ın evi dört yan, dört köşe.
Kapılır iklimine karalar ve ak!
Cuş ile döneriz eteklerinde
Taşın esaretinden alınan ruhlar
Senin ruhuna verildi böylece.
Kabe taş. Esvedi taş.
Şeytana atılan taş…
Yeter ki kul kalpleri
Taşlaşmasın öylece.
Kimi taş ta vardır ki
Su akar ta içinden.
Kimi taş ta vardır ki
Gözyaşıyla tesirsiz.
Kalp mi duvar mı ki o?
Zalimi yaşatan mı?
Dünyayı vuran da mı?
Beyaz, kara, kırmızı…
Çölde taşın hükmü çok
Manevide değerli
Hatırası parlıyor
Güneş altında yerli
İbrahimden kalma din
Hanif ve çok izzetli
Muhammedin atası
İmtihanı kuvvetli.
Dört bin yılın seyri bu
Hanifliğin yolu bu
Taşa bastı İbrahim
Ondan kalan izi bu.
Taşlar yükseliyorken
Taşlar asansör olur
Taşı işleten kalbin letafeti bol olur.
Taş üstüne taş koyun
Bitmesin medeniyet
Taşı taşta bırakın
Kasvet dolmasın yürek!
Metaf taş, mes’amız taş
Muallakamız da taş
Taş altından çıkanlar
Çöllerde oluyor baş.
Mailer hürmetine korunan Kâbemiz taş
Düzen böyle sürdükçe
Taşta kırılıyor baş…
Gülhan Yılmaz
Mekke Haziran 2024