Bayram Ali AktepeTöreli Yazılar

KÜLTÜR SANAT MEDENİYET KRİZ

Bayram Ali Aktepe

KÜLTÜR SANAT MEDENİYET KRİZ

Bu sene NFK Fikir ödülüne layık görülen Ayhan Çitil hocanın rutinin dışında bir konuşma yapması heyecan vericiydi .Endüstri Mühendisliği ve İktisat okuyup Felsefe doktorası yapan nesne merkezli matematik çalışması yanında, şiddet, hukuk, mantık, ahlak, sosyal bilimler, yapay zeka vb bir çok alanda multidisipliner bir çabanın kristalize formu gibi varoluşsal problemlerimize herkesin gözünün içine bakarak nokta atışı yapan hoca, İslam Dünyası’nın kronikleşen sorunlarını ve bunları aşma yöntemlerini kısa öz bir iki örnek üzerinden hülasa etti . Bu coğrafya ilk kez kriz yaşamıyor, tarihsel süreçte çeşitli şekillerde ortaya çıkan tüm olumsuzluklar , biraz kenara çekilip durumu temaşa ederek , derin düşünerek çözümlenebilmiş…

Rasülullah’ın vefatını müteakiben oluşan kaotik ortamda tartışmalar çıkıp müslümanlar birbirlerinin kanına girince  “ Büyük günah işleyen dinden çıkar mı?” sorusu tartışılmaya başlamıştı. O sırada birileri ana akımdan ayrılıp kenara çekilerek ( Vâsıl bin Ata ) “Bu meseleyi derince düşünmeliyiz “ demiş. Üzerinde kafa yorulmaya başlandığında  “irade” meselesini düşünme zarureti doğmuştu. Bu da nedenselliğe yol açmış ,evreni düşünmeyi icbar etmişti .Evreni düşünmek  ise Allah ile rabıtanın kurulmasına vesile olmuştu… Bugün Kelam diye adlandırdığımız disiplin işte bu sancılı sürecin meyvesidir.Ehli sünnet alimleri ise meseleyi çalışıp/ tartışıp/ şerh edip bugün anlayabildiğimiz kıvama getirmişlerdi . İkinci can alıcı örnek Anadolu’da Moğol istilası döneminde ortam hercümerç olmuş, bugün tasavvufî metafizik dediğimiz akım ( Konevîler, İbni Arabiler…) ki bunlar sadece düşünsel değil gönüle de hitap eden bir çabanın taşıyıcılarıdır, Anadolu insanının gönlüne de dokunarak toplumu İslamlaştırıp tutunmayı sağlamışlardı . Bugün de derin düşünerek mevcut sorunların içinden geçerek krizi aşmak pekala mümkündür…

Nübüvvetin ilk yıllarında müslümanlar, Kur’an dışında ve kitaba mügayir  tüm sosyo-kültürel alışkanlıklardan men edilmişlerdi.

Hadislerin yazımı da bu yasağın kapsamındaydı. Burada maksat dinin temel hassasiyetlerinden oluşan sağlam bir omurganın inşası idi. İslam’ın , Hristiyanlığın hastalıklarından muhafaza edilmesi  böylelikle sekülerize olmasını engellemekti .  Bilindiği üzere Paganizme meydan okuma amaçlı nazil olan İsevilik, kiliseye giren heykel-ikonaların sırtında kamufle olarak müzmin hastalıklarına hızlıca teslim olup , rücu etmiştir. Bu anlamda İslam, müzik- resim- heykel formlarına özellikle de camiye girmesine kesin olarak müsade etmemişti.

Tedbir, Müslümanların bunları dinin bir rükunu gibi algılamasını önleme kaygısı taşıyordu . Pavlus’un Romalı askerlere yakalandığında “ Ben özgür Roma’nın vatandaşıyım !” diye haykırmasını hatırlayalım Askerler “ Öyleyse derdini Roma’ya anlatırsın” deyip tutuklayarak Roma’ya götürmüşlerdi. Pagan yargıçlar “ Senin yeni bir inanç sistemi tebliğ ettiğin söyleniyor, söyle bakalım bu din bizim domuz eti yememizi ve sünnet olmamızı emrediyor mu?” (Batı’nın Doğulular’dan nefret ettiği en büyük iki kadim ayrık hasletiydi bu özellikler !) . Pavlus, idamdan kurtulma motivasyonuyla “ Her ikisine de müsade ediyor” deyince kriz çözüldü ?!

Oysa Rasülullah’ın Şeybanoğulları’na tebliğ için gittiğinde, savaş danışmanı , Müsenna bin Hâris” Ey Kureyşli Kardeş, söylediklerini duydum ve beğendim …Ancak biz Kisralık ile Mekkeliler arasında bir vadiyiz ( iki dağ- güç arasındayız) Klsra’ya karşı olay çıkarmama sözümüz var. Mekkelilerle senin problemin olursa seni sonuna kadar destekleriz” deyince Allah Rasülü açık sözlülüğe teşekkür ederek” … söyledikleriniz ne kötü bir reddir ,Allah’ın dinini ancak onu tüm yönleriyle kabüllenenler yükseltebilir!” deyip tavizsiz geri dönmüştü…

Uzatmadan meseleyi estetik orjinli okumaya dönerek  sanatın farklı bir alanından  müslüman bilinci anlamaya çalışırsak ; Allah Resulü Medine’ye gelirken coşkulu Tale’al Bedru  nidalarıyla karşılanmıştır,

Enceşe  isimli genç kızın develeri sürerken nağmeler okuduğunu ve daha onlarca benzer örneğin aktarılabilir olduğu unutulmamalıdır .Özellikle İmam-ı Gazali’nin kitaplarında örnekler yer alır,Farabi’nin sigaya çekilmek için Sultan’ın huzurundan çıkışında saray ehline cebinden çıkardığı kavalı çaldığı  ve sırasıyla onları oynatıp, hüzünlendirip sonra da uyuttuğu anlatısı hepimizin malumudur . Bunlar İslam tarihinde çok konuşulmuş konulardır… Müslümanlığı, kaba saba ahkam kesmekten başka bir şey bilmeyen; mânâ incelikleri ve güzelliklerden anlamayan, sanat gibi bir ilâhi marifete ihtiyaç duymayan bir garabete düşürenlerin körlüğüne bağlamak lazım .Hem de en güzeli, en yücesi, ruhun en derin tabakalarına kadar nüfuz edici olanı müslümanın hayatından tard etmek akıl kârı mıdır ? Sadece divan şairlerine bakmak bile bunun böyle olmadığını ispatlamaya yeter: “Canı kim cananı içün sevse cananın sever/ Canı içün kim ki cananın sevse canın sever”… demiyor mu Fuzulî .Müslümanlık ruhtan habersiz  mi olmak demektir? Eğer öyle demek değilse mutlaka İslam sanatı diye bir şey olmalıdır . Çünkü sanat ruhtan haber veren sırlı bir yolculuktur . Bu  yolu/ yolculuğu lâdinî görmek ve dinde yeri olmadığını savunmak, dini, ilelebet din ile verilen bir savaş saymaya kadar gider ki manası cinayettir. Sanatın lâdinî olarak da yapılabileceği yahut din düşmanlarının da sanatla uğraşabileceği, sanatın kendisini  dindışı yapmaz. Nasıl ki İslâm düşmanlarının İslam’ı kötüleyen şiir söylemeleri, sahabilerin şiirden men edilmelerine yol açmadı bilakis İslâm şiiri söylediler ve küfrü kötüledilerse; Ka’b bin Mâlik, Abdullah bin Revaha, Hasan bin Sabit … de Rasülullah’ın şairleri olarak biliniyordu . Süleyman Nazif , Âkif’in Çanakkale şiirine atfen “ Allah’ın şehitleri olduğu gibi şairleri de vardır “ demiyor muydu?Tarkovski , mükemmellikten ( tamlık, konfor, zenginlik, tatminlik, ölçüsüz siyasal güç vs) sanat doğmaz diyor. Sanatçı, huzursuzdur ve alemdeki eksiklik üzere kafa yorar değer ortaya koyar…

Bu yaklaşım kısmen doğru olsa da tehlikeli bir yolculuğa referans vereceği unutulmamalı. Yaratımın eksik olduğu iddiasıyla sanatçının Tanrı’dan rol çalma talebini de ihtiva ediyor . Oysaki Platon , sanat bir taklittir ; en güzel olan bellidir O’nu ne kadar iyi taklit ederseniz o denli orjinal eser üretebilirsiniz… der . Bizim müslüman sanatkârlarımız da bu ilkeden hareketle itikadı referans alan eserler ortaya koymuştur. Özellikle heykel ve resim konusunda mesafeli duruşu Paganizm ile savaşın zaferine gölge eder endişesi ile muvahhidlerin hassasiyeti üzerinden okumak lazımdır. Bunun dışında sosyolojik sebepler mevcut , bir Batılı gibi üç- dört nesil aynı evi kullanmıyoruz… Antika yün kök boya el dokumaları kilimi – torba- heybeyi , fabrikasyon beş para etmez halıyla değişen ve kâr etmişçesine şişinen  insanlarımızı da düşünmek lazım . Cehalet , maddi- manevî tüm kültürel sermayemizin birincil düşmanı…

Bayram Ali Aktepe

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu