Doç. Dr. Selami Alan

KURU SOĞAN VATAN KURTARIR MI?

Kimliksiz insan var mıdır şu dünyada? Bahsettiğimiz kâğıttan ibaret olan kimlik değil elbette. Sorunun cevabı, kimliksiz insan yoktur. Bir kişinin kimliksiz olabilmesi için ötekiden yani bütün insanlardan, bütün nesnelerden, bütün dünyadan bağımsız olması gerekir. Çünkü kimlik, ötekiye göre şekil alır. Ötekinin sınırlarından kurtulmak ise imkânsızdır. Zira öteki, sadece insanlardan oluşmaz. Hayvanlar da, ağaçlar da, taşlar da ötekidir. Cansız varlıklara bakarak canlı kimliğini; bitkilere ya da hayvanlara bakarak insan kimliğini kazanırız. Diğer insanlar karşısında kuşandığımız kimlikler ise saymakla bitmez.

Kimlikle ilgili çok güzel bir benzetme okumuştum. Kuru soğanın katmanlarına benzetmişti kimliklerimizi. Kuru soğanın en merkezinde cücüğü yer alır, yani öz kişiliğimiz, benliğimiz. Yalnız kaldığımızda ortaya çıkan asıl kimlik. Onun bir üst katmanını anne babamız oluşturur. Karşılaştığımızda bize evlat, oğul/kız kimliklerini bahşeden; bizleri gönülden seven insanlar. Hemen akabinde kardeşlerimiz gelir. Bazen ağabey/abla, bazen birader/bacı, bazen de ufaklık diye bize seslenenler. Sonrasında ise kademe kademe akrabalar, komşular, mahalleliler, hemşehriler ve vatandaşlar gelir. Nitekim karşılaştığımız her insana göre farklı bir ceket geçiririz sırtımıza. Belki zaman zaman ceketleri şaşıranlar, başkalarının ceketlerini aşıranlar, kendi cüssesinden kat kat büyük ceketlerin altında boğulanlar ya da küçücük ceketlerle ayazda kalanlar vardır. Fakat yaşadığı müddetçe, hatta öldükten sonra bile ceketsiz kalan, kimliksiz olan insan yoktur.

Kimliğin insanı ister istemez kuşatan varlığına karşın, insanın farkında bile olmadan elinden kolaylıkla kaydırıp kaybedebileceği bir husus daha vardır: değerler. Millet, bayrak, din, devlet ve vatan gibi hayata anlam katan değerler. Yol ayrımlarına geldiğimizde doğru tercihleri yapmamızı sağlayan; bize tarihimizi, atalarımızı, kültürümüzü, yaşam gayemizi öğreten ve hatırlatan sosyal kılavuzlar. Kararlarımızda sadece ve sadece kendimizi değil gerek birlikte yaşadığımız toplumu gerekse gelecek nesilleri göz önünde bulundurmamızı telkin eden toplumsal duyarlılık ve şuur mekanizmaları. Bizi şaşkın beşer olmaktan kurtarıp eşref-i mahlûkat seviyesine taşıyan maddî ve manevî dinamikler. Velhasıl, “İnsan ne için yaşar?” sorusunun en esaslı cevabı.

Şu dünyada yalnızca bedenini beslemek için yaşayan kaç kişi gerçek mutluluğu bulmuş, gerçek huzura ermiştir? Bir millete, bir cemiyete mensup olmadan; sahip çıktığı değerlerle ruhunu ve kişiliğini terbiye etmeden; maziden emanet aldığı değerleri daha da yücelterek atiye teslim etmeden ve gerektiğinde bu uğurda canı gönülden fedakârlık yapmadan yaşamanın bir anlamı var mıdır? Belki bugün bizlere masal gibi geliyor. Fakat eğer bundan yüz yıl önce Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Büyük Taarruz’da dedelerimiz, ninelerimiz canlarını feda etmekten kaçınsaydı ne olurdu hâlimiz? Aslında onların da yanında olmak için can attıkları cananları, gelecekle ilgili kurdukları planları, bol bol yiyip diyar diyar gezme arzuları vardı. Ancak bunların hepsini bir kenara koyup vatan savunmasına koştular, bu toprakları korudular. Gündelik küçük ve bireysel hesapların tamahkârı değil, büyük bir davanın gönüllü şahidi ve şehidi oldular. Nitekim kuru soğanın en dış katmanında bulunan kabuğun vatan sınırlarına benzediğini unutmamak gerek. Kabuk soyulursa bir müddet sonra soğanda bozulmalar, çürümeler başlar. Dolayısıyla bu kabuğu zedeleyecek, bu birliği parçalayacak eylem ve söylemlere müsaade edilmemelidir. Bu vatanı, bu milleti dağıtmak isteyenlere fırsat verilmemelidir. Kuru soğanın sezonluk fiyatına takılıp kalan günü birlik hesaplar yerine, kuru soğanın kabuğunu muhafaza edip sağlamlığını katmerleştirerek ülkemizin ve milletimizin bekasını hedefleyen yüzyıllık planlarla hareket edilmelidir.

Vesselam.

İlgili Makaleler

2 Yorum

    1. Teşekkür ederim kıymetli meslektaşım. Pamuk kadar hassas “cücüğü” korumak için balyoz kadar sert ve sağlam “kabuk” gerek. Muhabbetle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu