Mustafa ArslanoğluTöreli Yazılar

Câhil – Cehâlet – Câhiliye

Câhil – Cehâlet – Câhiliye

Cehâlet; bilgisizlik, hakikatten gâfil olmak, çıkarı uğruna doğruları gizlemek demektir.

Câhil kimdir?
Yeterli bilgi, tecrübe ve donanıma sahip olmayan, beden ve ruh eğitimini tamamlayamamış, farklı tesirlerin baskısı altında hakikati söyleyemeyen kimseye câhil denir.

Toplum, böyle insanları cehâletle suçlar. Her insan en az bir yönüyle câhil olabilir. Albert Einstein’a atfedilen; “Cehâlet ne güzel şey, her şeyi biliyorsun.” ifadesi ironi yolu ile bu gerçeği açıklar.

Bir kelimeyi ya da bir kavramı doğuracağı olumlu veya olumsuz sonuçlara göre açıklamak çok daha gerçekçi bir yoldur. Buna göre:

Cehâlet: Bilgisizlik; hakikati kendi çıkarına göre değiştirme; öfkesine yenik düşme; hırsına ve Ihtiraslarına mağlup olma; beşeri münasebetlerde kültürlü, medenî ve ahlakî davranamama; bilgi eksikliği; doğruyu
yanlıştan ayıramama; kibirli olma; hak ve batılı karıştırma gibi mânaları ifade eder.
Cehâlet kelime mastar olup isim olarak kullanılır. TDV İslam Ansiklopedisi‘nde Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı; “Cehâlet, kibir, bozgunculuk, serkeşlik gibi anlamlara gelen ahlâk terimi” diye açıklamaktadır.

Bir başka deyişle cehâlet; aklını ve vicdanını hakikatin emrine verememe demektir.

Câhiller cesur mudur?
Toplumumuzda dile getirilen, “Câhil cesur olur” sözü büyük ölçüde doğrudur. Çünkü câhil ne kaybedeceğini düşünmez, yapacağı işin ilerisini gerisini hesap etmez. Böyle olunca “pat” diye sözünü söyler.

Osmanlıca yazılı bir levhada:
“İnsanın ağzıyla kuş tutmasından ziyâde, ağzını tutabilmesi daha önemlidir.” sözü hâfızamıza nakşedilmelidir.

Câhil bilmiyorum demez. İmam Şa’bi der ki: “Bilmiyorum sözü ilmin yarısıdır [Lâ edrî nısf’ul- ilm.]. Bilmediği yerde susan kimsenin mükâfatı, konuşan kimsenin mükâfatından az değildir. Çünkü cehâleti kabullenmek nefse pek ağır gelir.”

Kendini tanımak, duygularının röntgenini çekmek isteyen cehâlet kavramını çok iyi bilmelidir. İnsan câhil yönünü teşhis etmedikçe kendini geliştiremez, yanlışlarını düzeltmez, olgun ve güvenilir olamaz.

Olgun insan olmak için beden, rûh ve nefis terbiyesi çok önemli bir husustur.

TDV İslam Ansiklopedisi’nde “Cahiliye“ maddesini yazan Prof. Dr. Mustafa Fayda, “Câhiliye; özel olarak Araplar’ın İslam’dan önceki dinî ve sosyal hayat telakkilerini, genel olarak da kişilerin ve toplumların günah ve isyanlarını ifade eden bir terim.” diye açıklamaktadır. İlgili maddeyi izaha devam ederek, “Cehl kökünden üretilmiş olup eski sözlüklerde bu kelimeye genellikle ilmin zıddı olarak ‘bilgisizlik’ anlamı verilir. (….). Ragıb el-İsfahânî cehlin üç değişik anlamından söz ederek: ‘Nefsin bilgiden yoksun olması’ şeklindeki ilk anlamın kelimenin asıl mânası olduğunu ifade eder. Diğer iki anlamı da ‘Bir konuda doğru olanın tersine inanma’ ve ‘Bir konuda yapılması gerekenin tersini yapma’dır.”

İslâm öncesi döneme “Câhiliye Dönemi” veya “Câhiliye Çağı” (Asru’l-Câhiliyye) denilmesi câhil, câhiliye ve cehâlet kavramlarının mânasını oldukça genişletmektedir. Kuran’da ve Hadis-i Şerif’lerde bu konuda önemli bilgiler verilmektedir.

Câhillik yoksulluk ve yoksunluk demektir. Hz. Muhammed (Hz. Ali’ye hitâben) şöyle buyurmuştur: “ Ey Ali! Cehâletten daha çetin bir yoksulluk ve akıldan daha faydalı bir mal yoktur.”

Eskiler derler ki -Allah onlardan râzı olsun- insanlar dört kısma ayrılır:
1- Bilmez, bilmediğini de bilmez. Bu câhildir, ahmaktır; şerrinden kaçmak gerekiyor.
2- Bilmez, fakat bilmediğini bilir. Bu câhildir. Bunu irşad dediniz.
3- Bilir, bildiğini bilmez. Bu gâfildir; bunu uyarınız.
4- Bilir, bildiğini de bilir. Bu bilgindir. Buna uyunuz.

Kuran’da Allah şöyle buyurmaktadır: ”De ki! Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu …!” (Zümer Suresi 9. ayet.).

Atalarımız, “İnsan çeşit çeşit, yer damar damar”, “İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında.”, “Câhile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan güçtür.”, “Câhilin dostluğundan, âlimin düşmanlığı yeğdir.” diyerek cehâletle mücadele etmemizi istemişlerdir.
Kuran’ı Kerim’de Allah (Musâ AS’ın kavmine hitabını) bize şöyle duyuruyor: “… Câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım…” (Bakara Su. 67. âyet)

Nâbî, bir beytinde;

Etme ar, öğren, oku ehlinden
Her şeyin ilmi güzel cehlinden.

diyerek bilginin faziletine işaret etmektedir.

Cehâlet bütün kötülüklerin kaynağıdır. Kendini tanımak isteyen, duygularının röntgenini çekmek isteyen cehâlet kavramını çok iyi bilmelidir. Cahillik gizlenemez. Cahil bir kişinin konuşması, oturup kalkması, olaylara karşı tepkisi onun cehâletini hemen ortaya koyar. Halk arasında câhil bir kimsenin olumsuz eylemi duyulduğunda; “Olacağı buydu!” veya “Olacağı buydu işte!“ tepkisi hemen dile getirilir.

Okumuş, makam ve mevki sahibi insanların da zaman zaman cehâlet örneği sergiledikleri toplumda bilinen bir gerçektir. Bu da gösteriyor ki cehâlet sadece bilgisizlikten kaynaklanmıyor. Öfke, kin beslemek, intikam hissi, kıskançlık, kavga etmek, kaba ve küfürlü konuşmak, hilekarlık bu ve benzeri bütün olumsuz davranışların kaynağı cehâlettir. Cehâleti de besleyen nefistir. Eğitim ve terbiyeyi sadece görülen olumsuz davranışlara yönlendirirsek, meselenin derinliğine inemezsek; hiç beklemediğimiz kimseden, beklemediğimiz bir zamanda olumsuz davranışına şâhit olabiliriz. Çünkü olumsuz duyguların tepkisini yüzeysel olarak tedâvi edersek yâni yapılanları, çer çöpü halının altına süpürürsek aynı işlemin gelecekte de karşımıza çıkması kaçınılmazdır. Bu, nefesimizi balona depolamaya benzer. Ama nereye kadar? Bunlar geçici çözümlerdir, aslında bu işleme çözüm bile denemez. Yapılan işlem aslında yanlışın üstünü örtmektir. Örnek verecek olursak; öfke duygusunu geçici olarak sakinleştirebiliriz ancak öfkenin cehâletten kaynaklandığını hesap edip tedavi etmediğimiz takdirde hiç umulmadık bir zamanda tekrar ortaya çıkar, yâni balon patlar.

Câhillik konusunu farklı örneklerle izâha devam edelim.
İblis (Şeytan) câhil miydi? Hayır. Ama kibir onu isyâna ve inkâra sürükledi. Her güzel davranış ve her olumsuz hareket eğitimli ve eğitimsiz yönümüzü ortaya çıkarır. Eğer bir konuda sergilediğimiz kibir bizi güzellikten uzaklaştırıyorsa, kibir yönümüzle câhil olduğumuz ortaya çıkar. Kibirli tavrımız bizim cehâlet yönümüzdür. Bu örneklerden yola çıkarak kendi iç dünyamızın doğrularını ve yanlışlarını bulabilir, sistemli ve özenli çalışmayla kâmil ve olgun insan olma erdemine ulaşabiliriz. Kalbi selîm olmak edepten, hilimdan, amelden ve iyilikten geçer.
Ruhî Bağdadî ne güzel söyler:

Sanma ey hâce ki senden zer-ü sîm isterler,
Yevme lâ yenfeu’da kalbi selîm isterler.

(Ey hoca; sanma ki senden altın ve gümüş isterler, Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde, tertemiz ve sapasağlam bir kalp isterler.)

Kulun câhillikle işlediği kötülüklerin, özellikle inanmakla ilgili fiillerinde tevbe edip eski hâlin düzelmesi durumunda, Allah bağışlayıcı ve engin merhamet sâhibi olduğunu müjdelemektedir (En’am Suresi, 54. âyet).

Haddini ve hâlini bilmek edep ve ahlâk sahibi insanların işidir. Yunus Emre ne güzel söylemiş:

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.

Kendini bilmeyen gâfildır, câhildir. İşin acı tarafı cahiller nasihat almaz, doğru ve yeni aramaz.
Toplum birbirine güzel örnek olursa, dertler paylaşılır, yanlışlar tatlı dil ile hatırlatılırsa problemler git gide azalır.

Mustafa Arslanoğlu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu